Mehmet Genç Anısına Uluslararası Osmanlı İktisat Tarihi Sempozyumu, İstanbul, Turkey, 17 - 19 December 2021, pp.83
Salgın
hastalıklar, insanlığın ve dolayısıyla da toplumların en acı bir şekilde
tecrübe ettiği ve etmekte olduğu olayların başında gelmektedir. Geçmişten
günümüze toplumları derinden etkileyen bu salgın hastalıklara karşı mücadele
etmek maksadıyla toplumlar, birtakım yollara başvurmuşlardır. Karantina
uygulaması bu çözüm yolları arasında belki de en etkili yol olarak karşımızda
durmaktadır. Bu manada bulaşıcı hastalıklar nedeniyle hastalığa yakalanmış
olanların toplumdan uzak tutulması başka bir ifadeyle tecrit edilmesi, eski
dönemlerden itibaren uygulanan bir yöntemdir. Söz konusu bu yöntemin Osmanlı
toplumunda da yaygın bir şekilde kullanıldığı bilinmektedir. Bilhassa 19.
yüzyılda yaygın bir şekilde görülen kolera hastalığı ile mücadelede karantina
uygulaması önemli bir konuma sahiptir. Osmanlı’da koleraya karşı ilk karantina
uygulamasının 1831 yılında uygulandığı bilinmektedir. Ayrıca aynı dönemde
karantina uygulamasının faydalarının ele alındığı yazılara Takvîm-i Vekâyi’de
yer verilerek toplumun dikkatinin karantina uygulamasına çekilmesine çalışılmış
ve karantinanın topluma sunduğu katkılara vurgu yapılmıştır.
1838 yılına
gelindiğinde, duyulan ihtiyaca binaen, Karantina Meclisi’nin kurulmasına karar
verilmiştir. Karantina Meclisi’nin temel görevlerini şu şekilde sıralamak
mümkündür: İlk olarak, yabancı ülkelerden Osmanlı toprağına bulaşıcı
hastalıkların sirayet etmesini engellemek. İkinci olarak, Osmanlı toprakları
içerisinde bulaşıcı bir hastalığın görünmesi durumunda bu hastalığı bertaraf
etmeye çalışmak. Bu kapsamda ihtiyaç duyulan bölgelerde karantina merkezleri
kurmak, gerekli yasal mevzuatı düzenlemek ve diğer birtakım önlemleri almak
Karantina Meclisi’nin asli görevleri arasında olmuştur. Örneğin, toplu
ölümlerin incelenmesi ve Karantina Meclisi’ne bilgi verilmeden ölülerin
defnedilmemesi gibi kararlar Karantina Meclisi tarafından uygulamaya
sokulmuştur.
Karantina
Meclisi’nin kurulmasıyla birlikte burada görev ifa edecek memurların masrafları
ile bu meclisin almış olduğu kararların uygulanması esnasında meydana gelecek
olan harcamaların nasıl finanse edileceği tartışma konusu olmuştur. Özellikle
İstanbul’da ve taşrada uygulanacak karantina için kaynak arayışına girilmiştir.
İstanbul için bu sorunu çözmek adına ilk olarak zengilerden borç alınması
yoluna gidilmişken, taşrada uygulanacak karantina masrafları için halktan para
alınması veya borçlanmaya gidilmesi tartışılmıştır. Ancak söz konusu dönemde
Osmanlı Devleti’nin yabancı devletlerden borç almadığı ileri sürülerek, alınacak
borcun faizinin dikkate alındığında bu durumun sakıncalı sonuçlar meydana
getirebileceği üzerinde durulmuştur.
Diğer yandan
karantina masraflarının karşılanması için yeni bir verginin ihdas edilmesine de
hem halka bir yük yükleyeceği hem de yakın zamanda ilan edilecek olan Tanzimat
Fermanı’na aykırı olacağından ötürü uygun bakılmamıştır. Ancak tüm bu
tartışmalara rağmen karantina için gerekli olan binaların inşası ve Karantina
Meclisi’nde görev alan memurların masraflarının karşılanması maksadıyla
İstanbul ve Bilad-ı Selase’de uygulanmak üzere 1839 yılından itibaren bir vergi
alınması kararlaştırımıştır. Bu manada karantina uygulamasını sağlıklı bir
şekilde uygulamaya sokmak ve toplumu salgın hastalıklardan korumak maksadıyla
salgın hastalıkların engellenmesine yönelik olarak Osmanlı toplumunda karantina
vergisi uygulamaya sokulmuştur. Ayrıca 1872 yılında çıkarılan nizamname ile
karantina vergisinin yabancı gemilere de uygulanmasına başlanmıştır.
Bu açıklamalar
ekseninde bu çalışma, 19. yüzyıl boyunca Osmanlı toplumunda yaygın bir tartışma
konusunu oluşturan salgın hastalıkların önlenmesinde ön plana çıkan karantina
uygulamasının finansmanında kullanılmak üzere uygulamaya sokulan karantina
vergisini ele almaktadır. Çalışma, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı
Osmanlı arşivlerinde yer alan belgeler vasıtasıyla karantina vergisini
değerlendirmeyi hedeflemektedir. Söz konusu belgelerde karantina vergisinin uygulanmasının
ardında yatan nedenlerden uygulamada yaşanan sorunlara ve karantina vergisi
mevzuatında yapılan değişkliklere değin birçok konunun ele alındığı müşahede
edilmiştir. Netice itibariyle, bu çalışma Osmanlı Devleti’nde uygulamaya
sokulmuş olan karantina vergisi hakkında etraflıca bir bilgi vermeyi amaçlamaktadır.
Son olarak, bu
çalışma şu yönlerden önem taşımaktadır: İlk olarak bu çalışma Osmanlı
Devleti’nde uygulanmış olan ve literatürde tartışma konusu olmayan karantina
vergisini ele almaktadır. Bilebildiğimiz kadarıyla, literatürde bu vergiyi ele
alan bir çalışma mevcut bulunmamaktadır. Bu manada bu çalışmanın litertatüre
bir katkı sunması beklenmektedir. Diğer yandan, günümüzde tecrübe edilen
Covid-19 pandemisi ülkelerin kamu gelirlerinde önemli bir düzeyde düşüşler meydana
getirirken; aynı zamanda bu ülkelerin kamu harcamalarında da ciddi artışlara
yol açmıştır. Bu durum, ülkeleri mali anlamda güç bir pozisyona
sürüklemektedir. Bu çerçevede, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri gibi bazı
devletler, pandeminin meydana getirmiş olduğu derin etkileri giderebilmek adına
zenginler üzerinden alınması planlanan vergiler önermektedirler. Bu anlamda
günümüzde olduğu gibi geçmişte de salgın hastalıklarla mücadelede vergilere
başvurmanın kaçınılmaz bir yol olduğu değerlendirmesini Osmanlı Devleti’nde
uygulanmış olan karantina vergisinden anlamak mümkündür.