in: Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce İslamcılık, Yasin Aktay, Editor, İletişim Yayınevi, İstanbul, pp.68-128, 2005
Halife-Sonrası Şartlarda İslâmcılığın Öz-Diyar Algısı
YASİN AKTAY
Türk İslâmcılığının devletle, vatanla ve milletle ilgili görüş, tutum ve siyasetleri, onu milliyetçilik ve muhafazakarlıkla olan kesişmelerini veya çatışmalarını belirleyen en önemli konuları oluşturur. Bu konuda ortaya koyduğu farklarla, diğer bir çok muhalifinin yanında milliyetçi ve muhafazakarların sert tepkilerini çeken İslâmcılık, aynı zamanda yine bu konularda çok sıkça milliyetçi ve muhafazakar sayılmayı gerektirecek eğilimlere de bulaşabiliyor. O yüzden İslâmcılığı hem bu iki akımdan ayıran çizginin nereden geçtiğini görmek açısından hem de genel olarak devlet, vatan ve millet anlayışının şekillendiği kökenlere bu vesileyle bakmakta fayda vardır. Bu kökenlerin İslâm tarihinin derinliklerine uzanan çizgilerinden ziyade Hilafetin kaldırılmasıyla ortaya çıkan şartlardaki durumu üzerinde durmak, buradaki amaçlarımız açısından daha önemlidir. Zira hilafetin kaldırılmasıyla birlikte İslâmcılığın devlete de vatan kavramına da bakışı İslâmcı addedilebilecek kitleler için tam bir çeşitlenme veya farklılaşma vesilesi haline gelmiştir. Cumhuriyet sonrası dönemde İslâmcıların devlete ve siyasete karşı açık bir yabancılaşmaları vaki oldu. Bu yabancılaşmanın bir kısmı siyasete yön verenlerin sistematik bir dışlaması sonucunda idiyse de, önemli bir kısmı da siyasal sistemin hem bu dışlamasına hem de İslâm’la arasına, halkın beklentilerinin hilafına bir mesafe koymasına bir tepki olarak gelişti. Bu mesafeye gündelik hayatın İslâmsızlaştırılması politikaları eşlik ettikçe, dindar kesimlerde oluşan yabancılaşmanın kendilerini “öz-diyarlarında garip, öz-vatanlarında parya” hissetmelerine yol açtığını görüyoruz. Burada öz-diyar kavramının ilk bakışta İslâm’ın evrenselci mekan anlayışıyla bir hesabının olduğunu varsayabiliriz. Bir Müslüman için öz-diyar var mıdır? En önemli tarihsel olayını, kurucu olayını Hicret olarak belirlemiş bir dinde, bir yere ait olmak mümkün müdür? Ülke kavramını tamamen orada İslâm’ın hükümlerinin geçerli olup olmamasına göre belirlemiş bir hukuk pratiğine sahip olan Müslümanlar, İslâm’ın siyasetin ve kamusal hayatın her düzeyinden silindiği bir toprağa nasıl vatan diyeceklerdi? İlk dönem İslâmcıların yaşanan bu sürece verdiği çeşitli tepkiler, bu tepkilerdeki, bu yazıda sergilemeye çalışacağımız, tutarlı bir bütünlüğünün görünür yokluğu, bir anlamda Osmanlı’nın son zamanlarında ortaya çıkmış bir hareket olarak İslâmcılığın ilk bitişini de işaret ediyordu. Diğer yandan şu veya bu yüzden İslâmcıların devletle aralarının bu şekilde açılmasının, sonraki dönemde devlet-halk karşıtlığının derinleştiği her yerde İslâmcılığın bir halk hareketi olarak demokratik gelişmelere bir motivasyon, bir enerji, bir zemin ve bir inisiyatif oluşturacağını görebiliriz. Ancak bu mesafenin oluşma biçiminin, İslâmcıların bu topraklarda, bu devlette, bu millette sahip olduğunu duyumsadığı hisseyi hiçbir zaman tam anlamıyla gözardı etmeyişi, buna karşılık belli bir mağduriyet hissiyle bunu sürekli hatırla(t)ması İslâmcı siyasallaşma biçimlerinin de çeşitlenmesindeki önemli faktörlerden biri olmuştur. Burada halifesizleşme sürecinin İslâmcılığın bugünkü durumunun analizinde ilk elde değerlendirilmesi gereken kurucu bir moment olduğu düşüncesiyle, bu sürece verilen ilk İslâmcı tepkileri, İslâmcıların devlet, vatan ve millet konusundaki görüşleri bakımından tasnifi ve analizi için baz alınması önerilecektir.