Eğitim Bir-Sen, Ankara, 2007
TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ VE SİYASAL DURUM ANALİZİ
Türkiye’de demokrasi kültürünün çok farklı baskılar altında olduğu bilinmektedir. 60 yıllık demokrasi tecrübesi tam dört kez askeri müdahaleye maruz kalmış, her müdahale demokrasi kültürümüzde silinmesi mümkün olmayan derin izler bırakmıştır. Demokrasilerin kesintiye uğradığı her seferde siyasi kültürümüz yeni tavır ve davranış örüntüleri, alışkanlıkları edinmiştir. Düşünce özgürlüğüne, farklı insanların bir arada yaşamalarına, otoriter ve totaliter düşünce ve tavırların sergilenmesine karşı Türk halkının giderek farklılaşan tutumları Türkiye’de tek sorunun artık darbeler olmadığını da gösteriyor. Örneğin, darbeler kendilerine değil de başkalarına karşı yapıldığında genellikle önemli sayıda insan açısından hiçbir rahatsızlığa neden olmayabiliyor. Oysa başkalarına karşı yapıldığında iyi karşılanan demokrasi- dışı müdahaleler gün gelip hiç kimseyi ayırt etmeden herkese en azından bir defalığına isabet ediyor.
27 Nisan e-muhtırasının hemen akabinde ve bu bildirinin yarattığı şartlar altında kararı verilen 22 Temmuz seçimleri büyük ölçüde demokrasiye karşı tutumlar ekseninde cereyan edecektir. 27 Nisan’da hem TBMM çatısı altında olağanüstü durumlar yaşandı hem de aynı günün sonuna doğru, gece yarısı internet sitesine konulan Genelkurmay bildirisi ile Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye’nin şu ana kadar geliştire geldiği bütün anayasal mutabakat feshedilmiş oldu. Bu tek taraflı ama yetkili ve etkili fesih kararının yarattığı şartlarda Türkiye demokratik güçlerin meşruiyetinin tanınması ile tanınmaması arasında geçeceği anlaşılan yeni bir çekişme alanının içine hızla girdi.
Milletvekillerinin önemli bir kısmı Meclis çalışmalarına katılmamak suretiyle önceden niyetlenilmiş bir kusura taammüden zemin hazırladıktan sonra, kendilerinin hazırlayıp yol açmış oldukları bu kusuru, bu maluliyeti, seçimi Anayasa Mahkemesine götürmek için bir gerekçe saydılar. Anayasa Mahkemesine gitmek suretiyle demokrasi tecrübemizde yolu açılan başka bir süreç de tashihi mümkün olmayan yüksek yargının demokrasi üzerindeki kontrolünün artırılmış olmasıdır. Yargının aldığı her kararın aslında siyasal alanı, yani demokratik alanı daraltan bir etki yaptığında hiç kuşku yoktur. Siyasal tartışma hiçbir meseleyi halledemeyen kısır bir süreç olarak ilan edilmiş oluyor. Üstelik her meselesini yargıya götüren bir ergin olmayan konumu bizzat siyasetçinin kabullenmiş olması demokrasi kültürümüz açısından en manidar durumlardan birini oluşturmuştur. Normalde Anayasa metninde çok zorlamayla bile temellendirilemeyen bir yorumla karar yeter sayısı toplantı yeter sayısı olarak yorumlanmak suretiyle Cumhurbaşkanlığı seçiminde baştan itibaren yaratılan tuhaflıklara anayasal bir meşruiyet kazandırıldı.