Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 2010
İster gönül ve zihin dünyasında ona yer vermiş bir mümin
ister insaf sahibi bir insan olarak, en güzel örneğin hayatını
incelediğimizde, o saygın hayatta kendimize ve insanlığa ilişkin çok güzel ve anlamlı kesitlerin olduğunu görmemiz hiç
de zor değildir. İnsanlık için sızlayan bir gönlün derinliklerinden süzülerek dil formuna dökülen söz ve mesajlardan yaşam biçimine kadar hayatının her demi; erdeme, ahlâka, Yüce
Yaratan’a kulluğa adanmış bir hayatta şüphesiz alacağımız çok
dersler vardır.
Rahmet elçisi, sapkın inanç ve düşüncelerin karanlığına
gömülmüş insanlığın aydınlığa çıkması, ibadetin sadece Yüce
Mevlâ’ya özgü kılınması için gecesini gündüzüne katmış, bu
uğurda göz yaşı akıtmış, hakaret, işkence ve zulme maruz
kalmış, bütün bunlara rağmen mübarek ağzından “Allah’ım!
Onlara merhamet et, hidayet et, çünkü onlar cahil/var oluşun
hikmetini kavrayamayan bir toplum.” hayır duasından başka
bir söz çıkmamıştır. O kutlu elçinin ağzından dökülen rahmet
yüklü sözler, gözünden akan yaşlar, semadan sağanak sağanak
dökülen yağmur damlaları misali çorak araziye rahmet, çöle
nur, ölüme hayat, zulme adalet, ahlâksızlığa erdem, cehalete
bilgi, vahşete merhamet, düşmanlığa barış, karanlığa aydınlık,
şirke iman olmuştur.