Yıldırım Beyazıt Hukuk Dergisi, no.1, pp.123-152, 2020 (Peer-Reviewed Journal)
Democracy, which has its origins from Ancient World, rests on popular
sovereignty. On the other hand, constitutionalist theory is interested in
limiting and constraining that sovereignty regardless of its source. However it
seems inevitable to have a conflict between democracy and constitutionalism
given those two concepts’ different aims and purposes, there is also a way to
mutual existence. This way could be found with the help of the compass of
pre-existence needs of democracy which are political equality and freedom. As
human experience shows, public masses and their representatives could be
inclined to tyranny as much as absolute kings. Furthermore, constitutionalism
could have democratic legitimacy through popular will. Thus, democratically
enacted constitutions should be regarded no less legitimate than laws passed
by legislative bodies. Additionally, not to let constitutions be amended by the
same majorities who could enact ordinary laws could not be regarded as
illegitimate, which brings us back to the beginning, namely, to the protection
of pre-existence needs of democracy. Nevertheless, in the era of illiberal
democracy’s ascension into political reality from being a distant threat, the
status of constitutionalism as a protector of democracy and rights could be
questioned.
Kaynağını Antik Dünya’dan alan demokrasi, halk egemenliği düşüncesine dayanmaktadır. Öte yandan anayasalcılık teorisiyse siyasi iktidarı,
kaynağı ne olursa olsun, sınırlandırmak ve kısıtlamakla ilgilenmektedir. Her
ne kadar, demokrasi ve anayasalcılık arasında bir çatışma, bu iki kavramın
farklı hedef ve amaçları göz önüne alınınca kaçınılmaz gözükse de; bir arada
var oluşa giden bir yol da vardır. Bu yol, demokrasinin var oluşundan önce
gelen gerekleri olan siyasi eşitlik ve özgürlük pusulasının yardımıyla
bulunabilir. Zira insan tecrübesinin gösterdiği gibi, halk yığınları ve onların
temsilcileri de mutlak krallar kadar tiranlığa yatkın olabilmektedir. Dahası
anayasalcılık, halk iradesinin tecellisi yoluyla demokratik meşruiyete sahip
olabilir. Dolayısıyla demokratik yöntemlerle kabul edilmiş anayasalar, en az
yasama organınca çıkarılan kanunlar kadar meşru görülmelidir. Üstüne
üstlük, anayasaların olağan yasaları yapan çoğunluklarca değiştirilememesi
gayrimeşru görülemez; bu da bizi başa, demokrasinin var oluşundan önceki
gereklerine götürecektir. Bununla beraber, illiberal demokrasinin uzak bir
tehditten siyasi gerçeklik niteliğine yükselişinin çağında, anayasalcılığın
demokrasiyi ve hakları koruyucu konumu sorgulanmaya açık bir niteliktedir.