Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2008
Doğal kaynakların
gelişigüzel tüketildiği, ekonomik kaynakların eşitsizce bölüşüldüğü ve refah
dağılımının adalet duygusunu sarsacak bir biçimde sürdüğü dünya belki de tarihin
hiçbir döneminde olmadığı kadar huzur ve barışı aramakta…Genlerine sürtüşme
eğilimi sindirilmiş olan insan, teknolojinin küçülttüğü dünyamızda daha çok bu
yönü ile ön plana çıkmakta…Dünyayı sarsan savaşlar, anarşi ve terör eylemleri,
şiddet içerikli etkinlikler… Ölen masum insanlar, sönen binlerce ocaklar…
kimsesiz ve çaresiz nice çocuklar… teröre kurban giden kadınlar ve yaşlılar…
11 Eylüldeki talihsiz
saldırılardan sonra, önceki yıllarda gündemimizi işgal eden ekolojik dengenin
bozulması, çevre kirliliği, sürdürülebilir kalkınma, sınır ötesi göçler,
yoksulluk, açlık, kıtlık ve Aids tehlikesi gibi konuların yerini artık kültürel
ve dinî kimlik kaynaklı kutuplaşmalara ilişkin sorunlar aldı. Söz konusu
saldırılardan sonra genelde İslam özelde Müslüman kimliğine üzerinde odaklanılmasını müteakiben
uygarlıklar arası sürtüşme tezleri tekrar tazelendi ve İslâm ile terör olayları
arasında bağlantılar kurularak Müslümanlar arasında şiddet eğilimin daha yüksek
olduğu varsayımları “uzman” oldukları iddia edilenler tarafından sıkça dile
getirildi. 11 Eylül ile birlikte zaten kurumsallaşmakta olan ve geniş bir
tabana yayılma yoğunluğu gösteren İslâmofobi (İslâm korkusu) dizginlerinden
tamamen boşandı. Müslümanlara yönelik bastırılmış kültürel ve tarihsel önyargılar,
kalıplaşmış düşünceler, endişe ve korkular bilinç düzeyine taşındı.
İnsanlığın sahip olduğu
dinî mirasın ve değerlerin, insanlığı tehdit eden bu devasa sorunların çözümüne
ne gibi ve ne yönden katkı sağlayabileceği konusu da çağımızda henüz yeterince
anlaşılmış ve kabullenilmiş görünmemektedir. Kişisel dindarlık algılamamız ve
kaygılarımız veya hafızalarımızda devam eden bazı kötü örnekler ve kötüye
kullanımlar, ideolojik ve siyasi projelerin dinle çift yönlü yakın teması bu
konuda daha bağımsız düşünebilmeyi ve bu yönde bir sosyal mutabakatı hatta
basireti belli ölçüde engellemektedir. Halbuki, dinlerin de insanlığın karşı
karşıya olduğu bu sorunlarla ilgili söyleyeceği birçok sözü vardır.