Arkeoloji ve Sanat, no.165, pp.21-32, 2020 (TRDizin)
Anadolu’ya Hellen göçleri M.Ö. 14. yüzyılda başlayarak sonraki yüzyıllar boyunca devam etmiştir.
Ülkelerinden ayrılan halklar kendilerine ait geleneklerini, dillerini ve de dinlerini de beraberlerinde
Anadolu’ya getirmişlerdir. Anadolu’ya yerleşen bu halklar, yerel halklar ile iletişime geçmişler, kimi bölgelerde kendi geleneklerini, kültürlerini ve dinlerini korumuşlar, kimi bölgelerde ise kendi özellikleri ile
yerel özellikleri birleştirmişlerdir. Yerel halklar da bu yeni gelen halkların kültürlerini kabullenip kendi
kültürleri ile birleştirmişlerdir. Din alanında bu kabullenmeyi ve de değişimi de açıkça görmekteyiz.
Hellen dinine ait olan tanrıları kendi yerel tanrıları ile özdeştirmişler ve bu tanrılara tapınım göstermişlerdir. Yunan tanrıları olarak en çok tapınım gören tanrılar içerisinde Artemis ve Apollon önemli
bir yere sahip olmuştur. Artemis ve Apollon, Hellen mitolojisine göre, baş tanrı Zeus ile Leto’nun
çocuklarıdır. Annesi Leto ile birlikte ana tanrıça figürü çerçevesinde dişil güçleri temsil eden Artemis
ve eril güçlerin simgesi Apollon, özellikle Batı Anadolu’da özel bir konuma sahip olmuşlardır. Bölgelere
ve etnik kökene göre isimleri veya biçimleri değişse de özde birbirinin aynı, dişi güçten doğan ancak
eril güçle ikiz bir tanrı algısı ön plana çıkmıştır. Anadolu’da antik kentlerde Artemis ve Apollon’a ayrı
ayrı tapınıldığı gibi her iki tanrıya birlikte tapınımın da olduğunu görmekteyiz. Artemis ve Apollon’un
kült merkezleri birbirlerine bağlıydı ve bu ilişki onların kültlerini birbirlerine yakınlaştırırdı. Artemis ve
Apollon, kardeş olmakla birlikte birçok ortak sorumluluğa ve birbirlerini yansıtan özelliklere sahip
olmuşlardır. Birbirlerini yansıtan bu özellikleri, bu tanrıların birbirlerini tamamlayan ortak ve aynı
zamanda zıt sorumluluklardan ibarettir. Anadolu’da Artemis Apollon kült birlikteliğini yoğun olarak
Karia bölgesinde ve sonrasında Ionia, Pisidia ve Lykia bölgelerindeki antik kentlerde görmekteyiz