22. Ulusal Psikoloji Kongresi, Bursa, Turkey, 3 - 05 October 2025, (Unpublished)
Introduction: In today’s world, the increasing demands of work and family roles make it difficult for individuals to maintain balance between the two domains, turning work-family conflict into a widespread issue. Work-family conflict may manifest as both interference of work with family life and interference of family with work. Traditional gender role attitudes reflect normative expectations that distinctly separate men’s and women’s roles in work and family life. When these attitudes clash with the changing role demands of modern life, they may lead to role strain, thereby increasing work-family conflict. This conflict is influenced not only by individual characteristics but also by the cultural context in which individuals are embedded. The present study examines the relationship between traditional gender role attitudes and work-family conflict, and how this relationship is shaped by country-level cultural values.
Method: The study utilized open-access data from the International Social Survey Programme (ISSP 2022), collected between 2021 and 2024 across 22 countries. Cultural-level data were drawn from Schwartz’s (2008) theory of cultural values. Analyses were conducted using data from 19 countries for which cultural value data were available. Consistent with the research focus, only participants who were employed and living with a partner were included in the analyses. The total sample size ranged between 9,505 and 9,625. Work-family conflict was conceptualized as a composite measure consisting of two dimensions: work interference with family (“When I come home from work, I am too tired to do the chores which need to be done.”) and family interference with work (“There were times when my family responsibilities made it difficult for me to concentrate on my job.”). Traditional gender role attitudes were measured with a six-item Likert-type scale (e.g., “A man’s job is to earn money; a woman’s job is to look after the home and family.”). Gender, age, and marital status were included as control variables. The data were analyzed using multilevel modeling with SPSS Mixed Models.
Results: At the individual level, women, younger individuals, and married participants generally reported lower levels of work-family conflict. A significant positive relationship was found between traditional gender role attitudes and work-family conflict. At the cultural level, embeddedness was negatively associated with individual work-family conflict, whereas intellectual autonomy was positively associated. In societies high in embeddedness, strong social cohesion and traditional role division appear to reduce work-family conflict, whereas in individualistic cultures emphasizing intellectual autonomy, increasing role demands and personal responsibilities may heighten the conflict.
The analyses also revealed significant cross-level interaction effects. Cultural values moderated the relationship between gender and work-family conflict. In egalitarian societies, women’s perception of work-family conflict increased, whereas in harmony-oriented cultures, gender differences in work-family conflict diminished.
Regarding family interference with work, gender differences were greater in cultures with high harmony and affective autonomy values but smaller in those with high embeddedness. Traditional gender role attitudes interacted with cultural values: their effect weakened under conditions of high harmony and affective autonomy, but strengthened in societies with high embeddedness.
Conclusion: These findings demonstrate that work-family conflict is shaped not only by individual attitudes but also by the cultural context in which individuals live. The results highlight the importance of developing culturally sensitive work-family balance policies.
Giriş/Amaç: Günümüzde iş ve aile rollerinin artan talepleri, bireylerin bu iki alan arasında denge kurmasını zorlaştırmakta ve iş-aile çatışmasını yaygın bir sorun haline getirmektedir. İş-aile çatışması, hem işin aile yaşamına müdahalesi hem de ailenin işe müdahalesi şeklinde ortaya çıkabilir. Geleneksel toplumsal cinsiyet rolü tutumları, kadın ve erkeğin iş ve aile yaşamındaki rollerini keskin biçimde ayıran normatif beklentileri yansıtır. Bu tutumlar, modern yaşamın değişen rol talepleriyle çatıştığında, bireylerin rol gerilimi yaşamasına neden olarak iş-aile çatışmasını artırabilir. Bu çatışma yalnızca bireysel özelliklerden değil, bireyin içinde bulunduğu kültürel bağlamdan da etkilenmektedir. Bu çalışmada, geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri tutumları ile iş-aile çatışması arasındaki ilişki ve bu ilişkinin ülke düzeyindeki kültürel değerler tarafından nasıl şekillendiğini incelenmektedir.
Yöntem: Çalışmada, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Programı (ISSP 2022) tarafından 2021–2024 yılları arasında 22 ülkede toplanan ve açık kaynak olarak yayınlanan veri kullanılmıştır. Kültürel düzey verileri Schwartz’ın (2008) kültürel değerler kuramından alınmıştır. Analizlerde, kültürel değer verileri erişilebilir olan 19 ülkeden toplanan veriler kullanılmıştır. Araştırma konusuna uygun olarak, partneriyle aynı evde yaşayan ve çalışan katılımcıların verileri analizlere dahil edilmiştir. Analizler için toplam örneklem büyüklüğü, 9505 ile 9625 arasında değişmektedir. İş-aile çatışması, ikişer maddelik işin aile yaşamına müdahalesi (“İşten eve geldiğimde, yapılması gereken ev işlerini yapamayacak kadar yorgun oluyorum.”) ve aile yaşamının işe müdahalesi (“Ailevi sorumluluklarım yüzünden işe odaklanmakta zorlandığım zamanlar oldu.”) boyutlarını kapsayan bileşik bir ölçüm olarak ele alınmıştır. Geleneksel toplumsal cinsiyet rolü tutumları 6 maddelik Likert tipi bir ölçekle ölçülmüştür (“Bir erkeğin görevi para kazanmak, kadının görevi ise evi ve ailesini idare etmektir.”). Cinsiyet, yaş ve evli olup olmama hali ise kontrol değişkenleri olarak modele dahil edilmiştir. Veriler, SPSS Mixed Models ile çok düzeyli analiz kullanılarak incelenmiştir.
Bulgular: Bireysel düzeyde; kadınlar, daha genç bireyler ve evli kişiler genel olarak daha düşük düzeyde iş-aile çatışması bildirmiştir. Geleneksel toplumsal cinsiyet rolü tutumları ile iş-aile çatışması arasında anlamlı ve pozitif yönde bir ilişki bulunmuştur. Kültürel düzeydeki gömülülük (embeddedness) değeri birey düzeyindeki iş-aile çatışması ile negatif, bilişsel özerklik (intellectual autonomy) değeri ise pozitif yönde ilişkilidir. Gömülülüğün yüksek olduğu toplumlarda toplumsal dayanışma ve geleneksel rol paylaşımı sayesinde iş-aile çatışması azalırken, bilişsel özerkliğin yüksek olduğu bireyci kültürlerde artan rol talepleri ve bireysel sorumlulukların bu çatışmayı artırdığı söylenebilir.
Analizler ayrıca, anlamlı düzeyler arası etkileşim bulguları ortaya koymuştur. Cinsiyetin iş-aile çatışması üzerindeki etkisinde kültürel değerlerin düzenleyici rolü bulunmuştur. Eşitlikçi (egalitarian) toplumlarda kadınların iş aile çatışması algısı artarken, uyum odaklı (harmony-oriented) kültürlerde cinsiyetler arasındaki iş-aile çatışması farkı azalmaktadır.
Aile yaşamının işe müdahalesi bakımından; cinsiyet farkı uyum ve duygusal özerklik değerlerinin yüksek olduğu kültürlerde artmakta, gömülülüğün yüksek olduğu kültürlerde ise azalmaktadır. Geleneksel cinsiyet rolü tutumları, kültürel değerlerle etkileşime girerek; uyum ve duygusal özerklik değerleri altında etkisini zayıflatmakta, gömülülük değerinin yüksek olduğu toplumlarda ise bu etki güçlenmektedir.
Sonuç: Bu bulgular, iş-aile çatışmasının yalnızca bireysel tutumlarla değil, içinde bulunulan kültürel bağlamla da şekillendiğini göstermekte; kültürel açıdan duyarlı iş-aile dengesi politikaları geliştirilmesinin önemini vurgulamaktadır.