Diyanet İlmi Dergi, vol.47, no.1, pp.53-74, 2011 (Refereed Journals of Other Institutions)
Din, geçmişten günümüze değin maşeri vicdanlarda saygınlığını
her zaman korumuş ve korumakta olan bir olgu olarak nitelendirilebilir.
Bireysel ve toplumsal hayatımızda, eylem ve davranışları onay ve reddimizde
önemli bir dinamiktir. Bu yönüyle din, yaşamın süreçselliği içerisinde
hayatımızın, ilişkilerimizin şekillenmesinde en önemli etkendir. Genelde ilahi
dinler özelde de İslam, iffet ve namusu zedeleyen gayri meşru hiçbir
birlikteliği onaylamaz. Nikâhsız, meşru/hukuki bir zemine dayanmayan
birliktelikler, dinde gayri meşru olarak nitelendirilir. Kadın-erkek
ilişkilerinde İslam’ın kendine özgü kırmızı çizgileri vardır. Bu çizgilerin
aşındırılması veya ihlali durumunda dinin kendi dinamikleri ekseninde
geliştirilmiş müeyyideler dizisi mevcuttur. Dinimizin mesajları çerçevesinde
töre cinayetlerini tasvip etmek, meşru bir zemine oturtmak nasıl mümkün değil
ise zina, namus ve iffetsizliğe mesnet teşkil edecek ilişkiler bütününü de
tasvip etmek imkânı yoktur. İslam
dininde, gerekçesi her ne olursa olsun meşruiyet zeminli olmayan eylemler
haksızdır. Bu noktada zina eylemi, zina isnadı veya ithamı gibi bir şeyle karşı
karşıya kalındığında, dinin takip ettiği yöntem ve öngördüğü müeyyideler
bellidir. Söz konusu müeyyideleri tatbik yetkisi sadece devletin onadığı mercie
aittir. Hiçbir
kimsenin, kendi başına karar vererek olayın failinin yakınlık derecesi ne
olursa olsun namus/töre uğruna insan canına kıyamayacağı, hem âyetler hem hadisler ve uygulamayla açıkça
ortaya konulmaktadır. Böyle bir eylemde bulunan kimse hem günah işlemiş hem de suç
işlemiş olur. Diğer taraftan hukukta kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi, kadim
hukuk sistemlerinde olduğu gibi çağımızın hukuk sistemlerinde de temel
ilkelerdendir. Töre cinayetlerine konu olan zina suçu, zina ithamı veya
iftirası karşılığında yetkili merci tarafından uygulanan ceza bellidir. Bu
cezalar içerisinde kişinin ya da mağdur tarafın suçluya ölüm cezası infazı
şeklinde bir müeyyide söz konusu değildir. Aksi takdirde infaz edilen ceza
keyfiliğin bir sonucu olarak nitelendirilir. Keyfilik de beraberinde
meşruiyeti/yasallığı ve adaleti değil şiddet ve zulmü getirecektir. Oysa İslâm’da
bir insana zulmedilmesi, onun sahip olduğu hakların çiğnenmesi yasaklanmıştır.