Kelimelerle Savaş: Camp David Antlaşması Bağlamında Filistin Davasında Dilin Stratejik Önemi


Creative Commons License

Candan M.

VIII. SSV Sempozyumu "Tarihten Günümüze Filistin ve Kudüs", Kastamonu, Turkey, 15 - 16 May 2025, pp.255-256, (Full Text)

  • Publication Type: Conference Paper / Full Text
  • City: Kastamonu
  • Country: Turkey
  • Page Numbers: pp.255-256
  • Ankara Yıldırım Beyazıt University Affiliated: Yes

Abstract

Tarih boyunca, uluslararası müzakerelerde kullanılan dilin ve kelime seçimlerinin anlamları, tarafların haklarını koruma ve savunma süreçlerinde kritik bir rol oynamıştır. Eski ABD Başkanı Jimmy Carter, Palestine: Peace Not Apartheid isimli eserinde, 1978 yılında Mısır ve İsrail arasında imzalanan Camp David Anlaşması sürecine dair dilin önemini vurgulayan dikkat çekici bir örnek sunmuştur. Bu anlaşmanın Arapçaya çevirilen metninde “1967 yılında işgal edilen topraklardan çekilme” ifadesi kullanılmıştır. Ancak, resmî ve bağlayıcı olan İngilizce metinde, “Withdrawal of Israeli Armed Forces from territories” (İsrail Silahlı Kuvvetlerinin topraklardan çekilmesi) ifadesi yer almaktadır. Buradaki “territories” kelimesinin belirsiz bir biçimde kullanılması (“the territories” şeklinde belirtilmemesi), İsrail’e metni kendi çıkarlarına uygun şekilde yorumlama imkânı tanımış, Gazze veya Sina gibi herhangi bir bölgeden bir adım geri çekilerek kararın gerekliliklerini yerine getirdiğini iddia etmesine olanak sağlamıştır. Böylece bir halkın hakları, yalnızca bir belirlilik edatının doğru çevrilmemesi nedeniyle göz ardı edilebilmiştir. Jimmy Carter, Camp David Anlaşmasının atmosferinden bahsederken, İsrail Başbakanı Menachem Begin’in anlaşma taslağında dilin, halkının haklarını kaybetmesine neden olmayacağından emin olmak için titizlikle çalıştığını ancak Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın metnin yazımına pek önem vermediğini genellikle metnin formülasyonunu kendisine veya yardımcılarından birine bırakıp detaylar üzerinde fazla durmadığını belirtmiştir. Filistin davası, İsraillilerin kelimelerle oynayarak çıkarlarına hizmet etme becerileri nedeniyle defalarca zarar görmüştür. Dilsel manipülasyonun yalnızca dış aktörler tarafından değil, Filistin liderleri tarafından da kullanılabildiği görülmektedir. Bu durumun somut bir örneği, eski CIA Direktörü George Tenet’in At The Center of The Storm isimli kitabında aktarılmaktadır. Tenet, Dennis Ross’un Gazze’de Muhammed Dahlan ile yaptığı görüşmeyi detaylandırarak, İsrail’in müzakereleri yeniden başlatması için önerdiği bir güvenlik planına Dahlan’ın başta karşı çıktığını belirtmektedir. Dahlan, bu planı kabul etmesi durumunda Filistin halkı tarafından hainlikle suçlanacağını ifade etmiştir. Ancak Ross, planın temel içeriğini koruyarak yalnızca dilsel bir yeniden düzenleme yapılmasını önermiştir. Bu öneri, Dahlan tarafından hemen kabul edilmiştir. Ross, metnin içeriğini değiştirmiş gibi gösterirken, aslında yalnızca terminolojiyi değiştirmiştir. Dahlan ise halkını dilsel bir aldatmacaya teslim ederek, Filistin davasını zekice kurgulanan kelimelerin kurbanı olmasına göz yummuştur. Dil bilinci, yalnızca bir müzakere aracı değil, aynı zamanda bireysel ve toplumsal özgürlüğün teminatıdır. Çinli filozof Konfüçyüs’ün “Dili öğren, özgürlüğü öğrenirsin” ifadesi, dil üzerindeki hâkimiyetin bağımsızlıkla olan doğrudan ilişkisini açıkça ortaya koymaktadır. Benzer şekilde, İbni Hazm’ın, “Bir millet güçlendiğinde dili de güçlenir; zayıfladığında ise dili de zayıflar” sözü, Filistin meselesinde yaşanan dilsel zafiyetin tarihsel bağlamda nasıl bir sonuç doğurduğunu net bir şekilde açıklamaktadır. Bu bağlamda dil bilincinin geliştirilmesi, Filistin davasının geleceği için hayati bir gereklilik olarak değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Dil Bilinci, Filistin Davası, Camp David Anlaşması, Dilsel Manipülasyon, Diplomasi.